Vakıf Üniversiteleri’nde mevsimlik, keyfî, buyurgan işten çıkarmalar ‘doğal’ değildir!
Vakıf Üniversiteleri’nde de bilimsel onurumuzu savunuyor; savunanların yanında duruyoruz!
Adı üstünde, ‘vakıf’ olan, kâr etme amacının verdiği yüksek öğrenim hizmetinin niteliği ile bağdaşmaz olduğu Anayasa’nın 130. maddesi ile sabitlenmiş;
tanımı gereği, ‘kamu tüzel kişiliği’ olan;
akademik personeli ‘kamu hizmetinin sürekliliği’ ilkesine göre istihdam edilen;
sair personeli de İş Kanunu’nun çalışanı koruyan hükümleri ile korunmuş üniversitelerin ismi gittikçe daha fazla ‘sözleşme uzatma döneminde’, dönem ortasında ve hatta hatta hoca derse girmeden birkaç saat önce, seri, mevsimlik, keyfi ve buyurgan işten çıkarmalarla anılır oldu.
Bilgi, Maltepe, Doğuş, Okan, Bahçeşehir, Yeditepe, Fatih, Koç ‘tenkisatlarından’, doğal bir elemeden bahseder gibi bahseder olduk.
Bunlardan daha da önemlisi vakıf üniversitelerinin genç akademisyen adaylarına karşı ortak aldığı tutum, ucuz ve kullanılıp/atılan bir işgücü yaratmak oldu: Genç insanları ‘lisansüstü burslu öğrenci’, ‘proje asistanı’ adı altında sigortasız bir şekilde çalıştırıp yüksek lisans yaptıkları bölümlerde akademik kariyerlerini tehlikeye atmadan insan olmaktan doğan haklarını ve onurlarını savunamaz hale getiren vakıf üniversitelerinin sayısı gittikçe artıyor. Üst işleyişlere şu veya bu şekilde ses çıkaran, tümden biat ve akademik kariyer kültürünü benimsemeyen dekanlar, bölüm başkanları, profesörler gibi akademik liyakatın en üst noktalarındaki akademisyenler bile bir çırpıda işten çıkarılırlarken, genç araştırma görevlilerinden disipline edici, sindirici bir ‘iş güvencesi’ baskısı ile bilimsel üretim yapmaları ve bu üretimlerinin içerik ve yönelimlerini belirlemeleri bekleniyor.
Bugün sayıları 70’i geçerek, kendileri de mantar gibi çoğalan devlet üniversitelerinin sayısına yaklaşan vakıf üniversitelerinin çoğunun şehirlerin çeperlerine, ucuz arsalara dikilmiş birkaç betonarme bina, birkaç şaşaalı tabela, şık bir web sitesi ve milyonlarca lira akıtılan ‘basın/tanıtım/halkla ilişkiler’ birimlerinden ibaret; eğitimi kesip biçip sertifika, tezsiz yüksek lisans, eğitim programına dönüştüren; her birimden, elemandan ve öğrenci/müşteriden daha fazla kâr etmeye çalışan yapılar olduğunu gözlemliyoruz. Kayıt dönemlerinde reklam panolarını kaplayan parıltılı vaatlerin saklayamadığını, bu üniversitelerde çalışan ve akademik onurlarını savundukları için, bazen bahanelerle, bazen bir neden bile göstermeye ihtiyaç duymadan işten çıkarılan öğretim elemanlarından, idari ve destek kadrodan öğreniyoruz. Alternatifsizlikten bu üniversitelerde çalışmaya mecbur kalan nitelikli bilim emekçilerinin sayısı ve çabaları, bu çoğu kurumsallaşmamış güvencesiz patron üniversitelerine binbir gömlek büyük geliyor. Bir yandan da alanda ufak patron üniversitelerini ortadan kaldıracak yeni bir aktör, çok uluslu kâr amaçlı üniversite şirketleri (KAÜŞ’ler) ufak ufak yatırımlara başladılar. KAÜŞ’ler şimdiye kadar üniversite emekçilerinin vakıflarda deneyimlediği güvencesizleştirme ve inisiyatifin bilimsel alandan ticari/şirket alanında kaçması eğilimlerini artıracak. Aynı zamanda devlet üniversiteleri için de çalışma ilişkileri konusunda bir kademe daha ‘sağa kayış’ı sağlayacak bir hiza verecek.
Vakıf üniversitelerinin kaderi, pek çok açıdan devlet üniversiteleriyle ortak. Yaptığı iş, içerisindeki meslektaşlık ilişkileri, aynı YÖK’e tâbi olma durumu, aynı memleketin gerçeklikleri içinde bilimle uğraşmak... Ama bugüne kadar sendikal örgütlenme imkânı başta olmak üzere, en basit bilgi alışverişi düzleminde bile iki dünya birbirinden ayrı yaşamış.
Biz Kocaeli Üniversitesi’nde halk sağlığını kâr amacının önünde tuttuğu için bir cadı avına kurban edilmek istenen Onur Hoca’mızı savunmak için yola çıkanlar, vakıf üniversitelerinde, bilimsel onurunu, onurlu çalışma hakkını savunan tüm emekçilerin de yanında, savunusunda olduğumuzu; bir kulağımızın da onlarda olduğunu açıklamak istiyoruz. İşten çıkarmalara, sansürlere, mobbinge, her türlü baskıya karşı meslektaşlarımızın yanında yer alacağız.
Onurumuzu Savunuyoruz Hareketi