BASIN AÇIKLAMASI

28.5.2011

Onurumuzu Savunuyoruz

Bir bilim insanı, Kocaeli Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu soruşturuluyor.

Ne için? İnsan, hekim ve akademisyen olarak topluma karşı temel görevini yerine getirdiği için…

Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu uzun yıllardır Kocaeli bölgesinde yaşanan ciddi çevre ve sağlık sorunları ile uğraşmaktadır.

2005 yılında “Endüstri Yoğun Bölgelerde Yaşayanlarda Ölüm Nedenleri: Dilovası Örneği” isimli çalışmasının sonuçlarını yayınladı ve kansere bağlı ölümlerdeki aşırılığı gözler önüne serdi. Bu çalışmasını yerel ve ulusal bilim çevreleri ve siyasi otoriteler ile paylaştı. Çözüm önerilerini 2006’da TBMM’ye sundu.

O günden bugüne ne değişti? Hiçbir şey!

Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu geçtiğimiz günlerde yürütücüsü olduğu yeni bir çalışmanın sonuçlarını basın aracılığı ile kamuoyuna sundu.

Soruşturma ve yargılama talepleri de bu açıklamadan sonra başladı.

Kocaeli Üniversitesi’nde Halk Sağlığı, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ile Tıbbi Genetik Anabilim Dallarından akademisyenler ile birlikte yürüttüğü, Üniversitenin bilimsel araştırma fonu tarafından desteklenen araştırmada annelerin ilk sütünde ve bebeklerin ilk kakalarında bazı ağır metaller ve eser elementler saptandı.

Sorumluluk sahibi bir bilim insanı olarak Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu bu bilgiyi kamuoyuna açıkladı.

Bu açıklamadan kısa bir süre sonra “Kan ve dışkıları bırakın, doğum yapıp çocuk emziren annelerin sütünde bile çinko, demir, alüminyum, kurşun, kadmiyum tespit ettik, tehlike büyük” dediği, basın yoluyla bu bilgileri açıkladığı ve bu vesileyle ‘haberin geniş halk kitlelerine ulaşmasını sağladığı, araştırma sonuçlarını halk arasında panik yaratmak amacıyla kullandığı” iddiasıyla yargılanması için Büyükşehir Belediye Başkanı ve Dilovası Belediye Başkanı Kocaeli Cumhuriyet Savcılığı’na şikayet dilekçesi verdi. Savcılık hazırladığı dosyayı, söz konusu fiilin incelenmesi amacıyla Kocaeli Üniversitesi Rektörlüğü’ne gönderdi.

Üniversite izin verdiği takdirde Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu, TCK’nin 213. maddesi uyarınca 2 ila 4 yıl arasında hapis istemiyle yargılanacak...

Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu hakkında Kocaeli Üniversitesi tarafından bu gerekçe ile ceza soruşturması yürütülmektedir.

Bununla birlikte, Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi Başkanlığı tarafından yukarıdaki gerekçelerle YÖK’e yazılan yazının, YÖK tarafından Kocaeli Rektörlüğü’nün bilgisine sunulması ve gereğinin rica edilmesi üzerine Kocaeli Üniversitesi Rektörlüğü tarafından disiplin soruşturması açıldı.

Onur Hamzaoğlu ne araştırdı ve ulaştığı sonuçlar nelerdi? Neden rahatsızlık yarattı?

Dilovası Organize Sanayi Bölgesi nedeniyle Kocaeli bölgesinde ciddi çevre ve sağlık sorunları yaşanmakta olduğu bilinen bir gerçektir. Kocaeli’de kurulması planlanan yeni organize sanayi bölgeleri bu konu hakkındaki tartışmaları kamuoyunun gündemine taşımıştır.

Kocaeli Üniversitesi Halk Sağlığı, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ile Tıbbi Genetik Anabilim Dallarından öğretim üyelerinin katılımı ile hazırlanan ve Prof. Hamzaoğlu'nun yürütücüsü olduğu ve KOÜ Bilimsel Araştırma Destek Birimi tarafından desteklenmekte olan son araştırma projesi ile "Kocaeli'nin Dilovası ve Kandıra İlçelerinde Yaşayan Gebelerden Doğan Bebeklerde Ağır Metal Maruziyeti İle Büyüme ve Gelişme Durumu" araştırılmaktadır. Araştırma projesi kapsamında elde edilen kesin sonuçlara göre annelerin ilk sütü (kolostrum) ve bebeklerin ilk kakalarında (mekonyum) bazı ağır metaller ve eser elementlerin bulunduğu saptanmıştır.

Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu, bu sıra dışı ve ürkütücü bulguları kamuoyuna açıkladı ve tüm dünyada dürüst, sorumlu, cesur bilim insanlarının başına gelen onun da başına geldi: Taciz!

Aslında bilim insanlarına yapılan bu tacizleri çok iyi biliyoruz.

Dr. Irving Selikoff, 1964’te asbestoz insan sağlığına zararlıdır dediğinde aynı tacize maruz kaldı.

Dr. Herbert Needleman 1970’de kurşunun çocuk sağlığına zararlarını açıkladığında aynı tacize maruz kaldı.

Dr. Takeshi Nirayama 1981’de pasif sigara içiciliğinin akciğer kanserine neden olduğunu açıkladığında aynı tacize maruz kaldı.

Dr. Benjamin Santer, 1996’da iklim değişikliği ile ilgili bulgularını raporladığında aynı tacize maruz kaldı.

Dr. Ignacio Chapela, 2000 yılında genetiği ile oynanmış Meksika mısırının tehlikesini açıkladığında aynı tacize maruz kaldı.

Şimdi de sıra Onur Hamzaoğlu’nda…

Üniversitenin görevi nedir?

Üniversitelerin eğitim ve araştırma yanı sıra ulusal ve uluslararası boyuttaki sosyal, ekonomik ve siyasal süreçlere dair bilimsel düşünce üreterek toplumu bilgilendirme görevi vardır.

Tahakkümden arınmış bir ortamda demokratik tartışma ortamı geliştirmek ve bundan öğrencilerin ve kamunun etkilenmesi sağlamak üniversitenin temel işlevlerindendir.

Özerklik üniversitenin en önemli koşuludur.

Üniversite tarihsel süreci itibarı ile dini otoriteye, siyasi otoriteye ve ekonomik güç sahiplerine karşı ne kadar özerk ise o kadar üniversite olmuştur.

Akademik özgürlük ise üniversitenin temelidir.

Akademik özgürlük, herhangi bir kimse tarafından cezalandırılma korkusu olmaksızın inandığını öğretme, akademik veya akademik olmayan konularda çoğunluğun paylaşmadığı görüşleri savunma ve kendi anladığı şekliyle bilgi ve fikirlere göre hareket etme hakkıdır.

Peki Türkiye’de üniversiteler özerk midir?

Türkiye’de akademisyenler özgür müdür?

Taner Timur’a kulak verelim:

“Türkiye gibi gerçek bir düşünce özgürlüğünü tarihinin hiçbir aşamasında yaşamamış bir ülkede bilim özgürlüğü de kendi geleneğini yaratamamıştır. Ne yazık ki üniversite mensuplarının çoğu, ufuk darlığı ya da çıkar hesapları içinde, özgürlükten değil ezenden yana tavır almışlardır. Son 40 yıl içinde Türkiye’de üniversitelerin hiçbir saygınlığının kalmaması bu nedenledir. Bir üniversitenin bilimsel üretimini de Science Citation Index’in ruhsuz rakamlarında değil, Türk toplumu nezdindeki “dayanılmaz hafifliği”nde aramak gerekir”

Akademisyen ne yapar?

Gerçeğin peşinde koşar…
Hakikati arar…
Bilimsel bilgi üretir…

Ancak, ….yaptığı her ne ise.. her ne kadar incelmiş bir ilgiden türemiş olursa olsun… sonuçta kollektif bir varlığın (yani toplumun) yararına kullanılabilecek sonuçlar yaratmak zorundadır…

Üniversite özerkliğinin meşruiyetini sağlayan budur!!!

Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu tam da bunu yapıyor. Ekonomik ve siyasal otoroitelerden, egemenlerden özerk olması gereken bir üniversitede, akademik özgürlüğünü kullanarak hakikati arıyor, ürettiği bilimsel bilgiyi toplumu korumak için kullanıyor…

Ama Hamzaoğlu ve arkadaşlarının ürettikleri bilginin kamuoyuna mal olması ekonomik ve siyasi çıkar çevrelerinin işine gelmiyor.

Bilim insanlarını düşüncelerini ifade ettikleri ya da eylemleri için cezalandırma çabaları hep süregelmiştir.

Bertrand Russell, Cambridge’de öğretim görevlisiyken, savaşa karşı çıkması ve barışçı görüşleri savunması yüzünden 1961’de görevinden ayrılmak zorunda kalmıştı. Üstelik resmi makamlar, kütüphanesine de el koymuştu. Ama Russell hayatı boyunca, inanç ve ifade özgürlüğünü savundu ve savaşa karşı çıktı. ABD’nin Vietnam’da işlediği suçları mahkûm etmek için uluslararası bir mahkemenin kurulmasına öncülük etti.

Prof. Edward Said, 2000 yılında Lübnan sınırındaki bir İsrail karakoluna taş atınca, Columbia Üniversitesi'ndeki öğretim üyeliğine son verilmesini isteyenler olmuştu. Bunun üzerine Rektör Jonathan R. Cole, akademik özgürlük çerçevesinde Said'i savunan bir yazı kaleme almıştı. Bu yazıdan bazı kesitlerle rektörün bu zor duruma nasıl yaklaştığını anımsayalım:...........”Akademik özgürlükten kasıt, bütün öğretim görevlilerinin, sınıflarında konularını tartışırken özgür olmalarıdır; bu özgürlük, araştırma ve bu araştırmaların sonuçlarını yayımlama özgürlüğünü de içerir”. ............. Öğretim görevlileri fikirlerini ifade etmelerinden veya özel ya da kamusal alanda kurdukları ilişkilerden dolayı üniversite tarafından cezalandırılmaz ........... Kısacası, üniversite, bir görevlisinin fikirlerini açıklamasına veya davranışlarına karşı, bunlar yargının alanına girse bile müdahale etmeyebilir.....

Bir üniversite için, bireyin siyaseten baskın bir ideolojinin titreten-felç edici etkisinden korkmaksızın, görüşünü ifade etmekte kendisini özgür hissetmesinin güvence altında olmasından daha temel bir ikinci şey yoktur......Bu nedenle, Said'in etrafında süre giden son tartışma da bizi rahatsız etmemelidir; yeter ki tartışma özgür fikir alışverişine zincir vurma veya Profesör Said'e yaptırım uygulama çanlarını içerir hale gelmesin.

Hepimizi ve akademik özgürlüğü tehdit eden işte tam da Said'in ifade özgürlüğünü ya da eleştirilerini sınırlama düşüncesinin kendisidir. Öğretim üyelerimizin görüşlerine yönelik bu tür kısıtlamaların, bu üniversitenin saygın bir özelliği açısından uzun süreli olumsuz etkileri olabilir: Bu özellik, çoğunluğun kabul edilemez görebileceği fikirlere karşı hoşgörü göstermektir......”
Şimdi burada Dilovası gerçeği ve Onur Hamzaoğlu’na yapılan baskılar bize bir daha gösteriyor ki

Üniversitede kar ideolojisi ile toplumsal yarar ideolojisi çarpışıyor…

Üniversitede sermaye egemenliğine uygun yaratıcılık ile özgürlük ve eşitlik ideali çarpışıyor….

Bir tarafta siyasi ve ekonomik çıkarları insan sağlığının üstünde tutanlar var, diğer tarafta toplum sağlığı, onurlu bilim insanları ve Onur Hamzaoğlu var.

Bizim tarafımız belli.

Bizler, demokratik kitle örgütleri, sendikalar, meslek örgütleri, sivil toplum örgütleri, üniversite çalışanları, öğrenciler, öğretim üyeleri ve vatandaşlar Onur Hamzaoğlu’na uygulanan taciz karşısında isyan ediyoruz.

Dilovası halkı canımızdır.

Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu onurumuzdur.

Onur Hamzaoğlu’nun kılına bile dokundurtmayız.

Tarihin en eski mücadelesinde yeniden yerimizi alıyoruz..

Eşitlikçi, demokratik ve özgür üniversite ideali için…

Eşitlikçi, demokratik ve özgür bir ülke ideali için…

Eşitlikçi, demokratik ve özgür bir dünya ideali için…

Analarımızın sütüne, bebeklerimizin kakasına sahip çıkıyoruz.

Onurumuzu Savunuyoruz Destekçileri

Video için BURAYA tıklayınız

{backbutton}